TAKSİM’de OLANLARIN ADI NEYDİ? veya KOMÜNİZM
ÖLDÜ MÜ?
31 Mayıs noktası ile bugün geniş
halk kitlelerinin durduğu nokta arasında büyük fark vardır; ve bu iki nokta
arasında, halkımızın farkına vardığı özet şu ki;
· Başta doğanın ve yeşilliğin, diğer deyişle şehir
içinde ortak yaşma alanlarını koruma niyetiyle hareket eden gencinden yaşlısına
kadar gruplar, meydanlarının gövde gösterisi yapacak anarşik ve vandal
gruplarca işgal edildiğini görmüştür
· Demokratik eylemler esnasında kalabalığın
arasına karışan örgütlü ve profesyonel provakatörler halkı şiddetin ve
çatışmanın çıkarılacağı noktalara yönlendirmiştir
· Taksim meydanı ile Gezi Parkı radikal sol
örgütlerin ideolojilerinin simgelendirildiği meydanlar haline dönüştürülmeye
çalışılmıştır
· Belirli medya ve köşe yazısı kaynakları tamamen
kitlesel çatışma ve devlete karşı başkaldırının yardımcı yönetmenliğinin
yapılmasına ayrılmış, buralardan direnişin çok aktif motivasyonu sağlanmıştır
· Özellikle sosyal medya asılsız, yalan, uydurma,
sahte haberlerle donatılarak, ülkede şiddet yanlısı halkını hiçe sayan bir
dikta devlet rejimi unsurlarının varlığına dair psikolojik telkin aracı olarak
kullanılmıştır
· Olayların arkasında hem iç hem dış sermaye
desteği olmuştur
· Hemen tüm yasadışı sol (Sosyalist, Marksist,
Komünist, Devrimci) örgütler Gezi olaylarının baş aktörleri olmuştur
· Türkiye ekonomisi birkaç gün içinde hasar almış,
borsadan milyarlarca dolar değerinde kaynak çıkışı olmuş, döviz kur seviyeleri
yukarıya fırlamıştır
· Türkiye’de hükümetin devrilmesi ve böylelikle
rejimin değişmesi için bir sivil darbe girişimi olmuştur
· Bu darbe girişimini Avrupa’nın belirli siyasi
lobileri ülkemizin iç işlerine karışacak kadar destek vermiştir
· Meydanlardaki direniş gösterilerinde
uluslararası literatürde bilinen Devrimci, Komünist, Sosyalist aktivist ve
yazarların felsefeleri ve taktikleri profesyonel şekilde uygulanmış,
uygulatılmıştır
Gezi’nin ilk günlerinden parka
konuşlanmış olanların örgütsel kaynağını iyi bilenler, polisin, devletin
müdahalesine anti-meşrutiyet sağlamak için sosyal medya kanallarını devreye
soktular ve geniş halk kitlelerine sanki Türkiye’de şiddet yanlısı dikta rejimi
varmış gibi lanse ettiler. Halkın bu
şekilde kuvvetli desteğini alacaklarını uman bu yer yer derin, yer yer derin de
olmayan organize gruplar böylelikle Türkiye’de devrim gerçekleştirip mevcut
rejimi yıkacaklarını, ekonomik dengeleri sarsarak bir sosyo-ekonomik kriz
ortamını yaratacaklarını umdular..
Plan ve komplo çok büyüktü.. yani
bu komplonun içsel ve dışsal faktörleri, uluslararası çeşitli kanallara uzanan
ağları, finansal sponsorluk bağlantıları, medya ilişkileri, kamuoyunu
psikolojik etki altına alma araçları.. esasında şimdi olaylar yatışıp, sayısız provokasyon görüntüsü ve kurgusu
deşifre olmaya başladıkça hepimizin önüne flüluluğu gittikçe dağılan çok net
organize komplo tablosu ortaya çıkmaktadır. Bu komplo sadece ekonomik
değil, manevi ve demokratik yaşam değerleri yükselen ve güçlenen Türkiye’ye
karşı yapılmış oldukça büyük bir komplodur..
GEZİ OLAYLARININ SENARYOSUNU YAZAN FELSEFE NASIL BİR FELSEFEDİR ?
Taksim Gezi olayları iyi
incelendiğinde, öne çıkan kavram ve eylemlerin şu olduğu görülür:
Devrim – Direniş – Başkaldırı – Halk İsyanı – Polisle Çatışma – Kamu
Mallarına Saldırı – Yağmalama – Öfke – Dinle Alaycılık – Bölücülük – Anarşizm –
Vandalizm – Darbe
Bu kavramların hepsi, yaklaşık yaklaşık 90 yıldır
Dünya’da milyonlarca insanı savaşa, sürgüne, sefalete, inançsızlığa sürükleyen
Komünizm felsefesinin öğütlediği, yaydığı ve tavsiye ettiği araçlarındandır.
Taksimi mesken edinmiş, başta
Atatürk Kültür Merkezi Binası olmak üzere, meydan çevresini yine Komünist
temelli PKK, DHKP-C, HKP, TKP, SDP, ESP, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu,
Devrimci Duruş Derneği, Devrimci Anarşist Örgütü gibi daha çok sayıda sivil
kuruluş adeta bir savaş verir gibi bayraklarını dikmiş, poster ve flamalarıyla
donatmıştır. Bu örgütlerin nöbet tutan görevlileri meydana gelen halk
kitlelerine karışmış, devrim, direniş, şiddet kartonları ve bayraklarıyla
çoğunluk görüntüsü oluşturmayı, kalabalık kitlelerini arkasına almayı
hedeflemiştir.
Yukarıdaki aynı örgütler sosyal
medya tarafından adeta bu iş için süresiz yayın yapma görevini üstlenmiş bir
takım yazar ve gazeteci tarafından destek görmüş, teşvik edilmiş ve olayların
gidişatından gerçeği anlamaya başlayan halkımızın itirazlarına ve
memnuniyetsizliğine rağmen bu provokatif yayınlarına ara vermeden devam etmiş
ve hala da devam etmektedir.
Bu “tanınmış” gazetecilerin yanı
sıra sosyal medyada sayısız, ‘Kızıl RedHacker’ tarzında sahte hesaplar
açılarak, bu Komünist örgütlerin vermek istedikleri mesajlar hızla yayılmış,
eyleme katılan halkımız arasında bir panik, korku ve dolayısıyla devlet
güçlerine savunma direnişi psikolojisi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Şimdi tüm bu yapılanlara
baktığımızda Rus Komünist Devriminin Baş mimarlarından Vladimir Lenin’in şu
sözlerine uyduğu görülür:
“Devrim sırasında devlet görevlileri ile polis ve askerleri yok etmek
bizim en önemli görevimizdir. Şüphesiz
ki, Aralık’tan bu yana tüm ülkede devam eden kitlesel terör ve partizan savaşı,
halk kitlelerine devrim esnasında nasıl hareket edilmesi gerektiğinin pratik
bilgisini vermektedir.” (V.Lenin, PSS (Tüm Eserleri Seti), cilt.13, sayfa.
373, 375)
"Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet
kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak...
Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı,
insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu
şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara
ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." (Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Homizuri G.P., Moskova
2005)
“Biz politik öldürmelere
kesinlikle karşı değiliz. Sadece geniş halk kitleleriyle doğrudan bağlantılı
olan bireysel terörist hareketler değer taşırlar.” (Lenin, Collected Works, Moskov, cilt 35, s.
23)
Lenin’in Karl Marx doktrinine dayanarak, Komünizmi
pratiğe döktüğü bu ve benzer fikirler esasında ülkemizde yıllarca PKK, KCK ve
çeşitli benzer bölücü yasa dışı örgütlerce
faal olarak uygulanmıştır. Şimdilerde,
çözüm sürecinin hızla ilerleyip, ekonomik göstergelerimizin yukarıya
tırmandığı, ülkede olumlu ortamın estiği, bütçenin son on yılların tarihinde
ilk kez fazla verdiği bu dönemimizde Lenin’in devlete karşı terör pratiği
yönetiminin uygulamaya alınması hiç rastlantısal değildir.
SONUÇ:
Görüldüğü üzere, Taksim Gezi
Parkı olaylarının arkası hem teorik ve pratik bilgiye dayalı örgütlü bir
organizasyon izlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu teori ve pratik ise tüm işaretleri ve kanıtlarıyla Komünist Felsefe
ve uygulayıcı örgütlerin varlığıyla ortaya çıkmaktadır.
Şu konjonktürde, eğer gerekli tüm
önlemler alınmadığı sürece, Komünizm yine sadece “geri çekil saldır” taktiğini uygulamak üzere pusuya yatacak
ve uygun bir anı bekleyecektir.
Kısacası, diyebiliriz ki, derin
dünya devleti, kendi yolunda istenmeyen, kendi dünya hayatı felsefesi için
tehlike olarak gördüğü ve yükselişe
geçen oluşum ve güçlerden kurtulmak için, ki bunun en başında Müslümanların
Dünya’da oluşturacakları bir Birlik gelir; milletlerin birliği, sevgisi,
huzurlu yaşamı, inançları yok edecek olan felsefe Komünizmi hem pratik hem de
ideolojik silah olarak kullanmaya devam edecektir.
Dolayısıyla, eski nesil olsun, yeni nesil olsun
tehlikeli ideolojiler konusunda devlet eliyle fikri eğitimin verilmesi ve bu
tür eğitimlerin yaygınlaştırılması son derece önemlidir. Bu tür eğitimlerin
yanı sıra, manevi eğitim, ahlak, etik, estetik, Allah inancı ve evreni
yaratmasındaki bilimsellik, bunun ruh dünyamız üzerindeki neticeleri de anlatılmalı,
ders müfredatlarına alınmalıdır.
Merve Ferda Özcan
23 Haziran 2013