22 Haziran 2013 Cumartesi

TAKSİM’de OLANLARIN ADI NEYDİ? veya KOMÜNİZM ÖLDÜ MÜ?

TAKSİM’de OLANLARIN ADI NEYDİ? veya KOMÜNİZM ÖLDÜ MÜ?

31 Mayıs noktası ile bugün geniş halk kitlelerinin durduğu nokta arasında büyük fark vardır; ve bu iki nokta arasında, halkımızın farkına vardığı özet şu ki;

·  Başta doğanın ve yeşilliğin, diğer deyişle şehir içinde ortak yaşma alanlarını koruma niyetiyle hareket eden gencinden yaşlısına kadar gruplar, meydanlarının gövde gösterisi yapacak anarşik ve vandal gruplarca işgal edildiğini görmüştür
· Demokratik eylemler esnasında kalabalığın arasına karışan örgütlü ve profesyonel provakatörler halkı şiddetin ve çatışmanın çıkarılacağı noktalara yönlendirmiştir
· Taksim meydanı ile Gezi Parkı radikal sol örgütlerin ideolojilerinin simgelendirildiği meydanlar haline dönüştürülmeye çalışılmıştır
· Belirli medya ve köşe yazısı kaynakları tamamen kitlesel çatışma ve devlete karşı başkaldırının yardımcı yönetmenliğinin yapılmasına ayrılmış, buralardan direnişin çok aktif motivasyonu sağlanmıştır
· Özellikle sosyal medya asılsız, yalan, uydurma, sahte haberlerle donatılarak, ülkede şiddet yanlısı halkını hiçe sayan bir dikta devlet rejimi unsurlarının varlığına dair psikolojik telkin aracı olarak kullanılmıştır
·  Olayların arkasında hem iç hem dış sermaye desteği olmuştur
· Hemen tüm yasadışı sol (Sosyalist, Marksist, Komünist, Devrimci) örgütler Gezi olaylarının baş aktörleri olmuştur
· Türkiye ekonomisi birkaç gün içinde hasar almış, borsadan milyarlarca dolar değerinde kaynak çıkışı olmuş, döviz kur seviyeleri yukarıya fırlamıştır
·  Türkiye’de hükümetin devrilmesi ve böylelikle rejimin değişmesi için bir sivil darbe girişimi olmuştur
·  Bu darbe girişimini Avrupa’nın belirli siyasi lobileri ülkemizin iç işlerine karışacak kadar destek vermiştir
· Meydanlardaki direniş gösterilerinde uluslararası literatürde bilinen Devrimci, Komünist, Sosyalist aktivist ve yazarların felsefeleri ve taktikleri profesyonel şekilde uygulanmış, uygulatılmıştır


Gezi’nin ilk günlerinden parka konuşlanmış olanların örgütsel kaynağını iyi bilenler, polisin, devletin müdahalesine anti-meşrutiyet sağlamak için sosyal medya kanallarını devreye soktular ve geniş halk kitlelerine sanki Türkiye’de şiddet yanlısı dikta rejimi varmış gibi lanse ettiler. Halkın bu şekilde kuvvetli desteğini alacaklarını uman bu yer yer derin, yer yer derin de olmayan organize gruplar böylelikle Türkiye’de devrim gerçekleştirip mevcut rejimi yıkacaklarını, ekonomik dengeleri sarsarak bir sosyo-ekonomik kriz ortamını yaratacaklarını umdular..

Plan ve komplo çok büyüktü.. yani bu komplonun içsel ve dışsal faktörleri, uluslararası çeşitli kanallara uzanan ağları, finansal sponsorluk bağlantıları, medya ilişkileri, kamuoyunu psikolojik etki altına alma araçları.. esasında şimdi olaylar yatışıp, sayısız provokasyon görüntüsü ve kurgusu deşifre olmaya başladıkça hepimizin önüne flüluluğu gittikçe dağılan çok net organize komplo tablosu ortaya çıkmaktadır. Bu komplo sadece ekonomik değil, manevi ve demokratik yaşam değerleri yükselen ve güçlenen Türkiye’ye karşı yapılmış oldukça büyük bir komplodur..

GEZİ OLAYLARININ SENARYOSUNU YAZAN FELSEFE NASIL BİR FELSEFEDİR ?

Taksim Gezi olayları iyi incelendiğinde, öne çıkan kavram ve eylemlerin şu olduğu görülür:

Devrim – Direniş – Başkaldırı – Halk İsyanı – Polisle Çatışma – Kamu Mallarına Saldırı – Yağmalama – Öfke – Dinle Alaycılık – Bölücülük – Anarşizm – Vandalizm – Darbe

Bu kavramların hepsi, yaklaşık yaklaşık 90 yıldır Dünya’da milyonlarca insanı savaşa, sürgüne, sefalete, inançsızlığa sürükleyen Komünizm felsefesinin öğütlediği, yaydığı ve tavsiye ettiği araçlarındandır.

Taksimi mesken edinmiş, başta Atatürk Kültür Merkezi Binası olmak üzere, meydan çevresini yine Komünist temelli PKK, DHKP-C, HKP, TKP, SDP, ESP, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci Duruş Derneği, Devrimci Anarşist Örgütü gibi daha çok sayıda sivil kuruluş adeta bir savaş verir gibi bayraklarını dikmiş, poster ve flamalarıyla donatmıştır. Bu örgütlerin nöbet tutan görevlileri meydana gelen halk kitlelerine karışmış, devrim, direniş, şiddet kartonları ve bayraklarıyla çoğunluk görüntüsü oluşturmayı, kalabalık kitlelerini arkasına almayı hedeflemiştir.

Yukarıdaki aynı örgütler sosyal medya tarafından adeta bu iş için süresiz yayın yapma görevini üstlenmiş bir takım yazar ve gazeteci tarafından destek görmüş, teşvik edilmiş ve olayların gidişatından gerçeği anlamaya başlayan halkımızın itirazlarına ve memnuniyetsizliğine rağmen bu provokatif yayınlarına ara vermeden devam etmiş ve hala da devam etmektedir.

Bu “tanınmış” gazetecilerin yanı sıra sosyal medyada sayısız, ‘Kızıl RedHacker’ tarzında sahte hesaplar açılarak, bu Komünist örgütlerin vermek istedikleri mesajlar hızla yayılmış, eyleme katılan halkımız arasında bir panik, korku ve dolayısıyla devlet güçlerine savunma direnişi psikolojisi oluşturulmaya çalışılmıştır.

Şimdi tüm bu yapılanlara baktığımızda Rus Komünist Devriminin Baş mimarlarından Vladimir Lenin’in şu sözlerine uyduğu görülür:

Devrim sırasında devlet görevlileri ile polis ve askerleri yok etmek bizim en önemli görevimizdir. Şüphesiz ki, Aralık’tan bu yana tüm ülkede devam eden kitlesel terör ve partizan savaşı, halk kitlelerine devrim esnasında nasıl hareket edilmesi gerektiğinin pratik bilgisini vermektedir.” (V.Lenin, PSS (Tüm Eserleri Seti), cilt.13, sayfa. 373, 375)

"Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır." (Vladimir Lenin, Teorik ve Pratik Terör Hakkında, Homizuri G.P., Moskova 2005)

Biz politik öldürmelere kesinlikle karşı değiliz. Sadece geniş halk kitleleriyle doğrudan bağlantılı olan bireysel terörist hareketler değer taşırlar.(Lenin, Collected Works, Moskov, cilt 35, s. 23)

Lenin’in Karl Marx doktrinine dayanarak, Komünizmi pratiğe döktüğü bu ve benzer fikirler esasında ülkemizde yıllarca PKK, KCK ve çeşitli benzer bölücü  yasa dışı örgütlerce faal olarak uygulanmıştır.  Şimdilerde, çözüm sürecinin hızla ilerleyip, ekonomik göstergelerimizin yukarıya tırmandığı, ülkede olumlu ortamın estiği, bütçenin son on yılların tarihinde ilk kez fazla verdiği bu dönemimizde Lenin’in devlete karşı terör pratiği yönetiminin uygulamaya alınması hiç rastlantısal değildir.

Hele hele, akabinden birçok Avrupa siyasisinin Komünist terörün ülkemiz üzerinde pratiğe dönüşüm haline alenen destek vererek, Dünya arenasında Türkiye imajının zedelenmesi için her tür çabayı vermesi, Taksim olaylarının ne çıkışının, ne gelişiminin, ne de şu sıralarda hala devam eden psikolojik harbin olmuş olması da asla tesadüflerle açıklanamaz.

SONUÇ:
Görüldüğü üzere, Taksim Gezi Parkı olaylarının arkası hem teorik ve pratik bilgiye dayalı örgütlü bir organizasyon izlerini açıkça ortaya koymaktadır. Bu teori ve pratik ise tüm işaretleri ve kanıtlarıyla Komünist Felsefe ve uygulayıcı örgütlerin varlığıyla ortaya çıkmaktadır.

Şu konjonktürde, eğer gerekli tüm önlemler alınmadığı sürece, Komünizm yine sadece “geri çekil saldır” taktiğini uygulamak üzere pusuya yatacak ve uygun bir anı bekleyecektir.

Kısacası, diyebiliriz ki, derin dünya devleti, kendi yolunda istenmeyen, kendi dünya hayatı felsefesi için tehlike olarak gördüğü  ve yükselişe geçen oluşum ve güçlerden kurtulmak için, ki bunun en başında Müslümanların Dünya’da oluşturacakları bir Birlik gelir; milletlerin birliği, sevgisi, huzurlu yaşamı, inançları yok edecek olan felsefe Komünizmi hem pratik hem de ideolojik silah olarak kullanmaya devam edecektir.

Dolayısıyla, eski nesil olsun, yeni nesil olsun tehlikeli ideolojiler konusunda devlet eliyle fikri eğitimin verilmesi ve bu tür eğitimlerin yaygınlaştırılması son derece önemlidir. Bu tür eğitimlerin yanı sıra, manevi eğitim, ahlak, etik, estetik, Allah inancı ve evreni yaratmasındaki bilimsellik, bunun ruh dünyamız üzerindeki neticeleri de anlatılmalı, ders müfredatlarına alınmalıdır.

Merve Ferda Özcan

23 Haziran 2013

8 Haziran 2013 Cumartesi

Gezi Parkı ve Sevgiyi Öğrenme Toplumsal Sürecimiz...

İster bir birey olarak insanın, isterse toplum veya bir devletin tarihinde meydana gelmiş olan hiçbir olay boşuna yaşanmaz.. İnsanın kaderi olduğu gibi, devletlerin de, Dünya’nın da bir kaderi vardır.. Her olay bir sonraki süreçlerin hazırlayıcısı, eğiticisi, işareti ve dersidir..

Gezi Parkı ile başlayan ve ülkemizin yaklaşık son bir haftadır yaşadığı olaylar işte tam da bu türden.. Belki de on yıldır yaşadığımız dönüm noktamızın en önemli aşamasından biri bile sayılabilir...

ÇÜNKÜ TOPLUMUN HER KESİMİNİN GÖNÜL GÖZLERİNE AÇILDIĞI, TÜRKİYE’NİN YAŞAMINDA YEPYENİ BİR ÇAĞ BAŞLATACAK SON DERECE ÖNEMLİ GELİŞMELER OLDU:

§  Doğal güzelliklerimizi koruma duygusuyla hareket eden halkımız en çok ihtiyaç duyduğu şeyin sevgi, kucaklayıcılık ve tatlı dil olduğunu çok iyi anlamıştır,

§  Aynı şekilde siyaset dünyası da ilk defa “sevgi” talebiyle en şiddetli şekilde karşılaşarak, bundan sonraki faaliyet ve hitabetlerinden en eksik etmemesi gereken şeyin sıcaklık, muhabbet ve kucaklayıcılık olduğunu anlamıştır,

§  Tüm toplumumuz, olaylar sırasında kışkırtıcılık, şiddet çağrısı ve darbecilik yaklaşımıyla krizi yönetmek yerine krizi alevlendiren çok sayıda gazeteci, medya mensubu, siyasetçi, yazar ve sanatçıyı da net şekilde görmüş ve notunu vermiştir. Bu kişiler hakkındaki halkımızın bundan sonraki takdiri hukuki yol, sandık, okunma, takip edilme ve izlenme oranlarındaki kesin değişimle kendini çok net belli edecektir,

§  Meydanlar ve sokaklarda provokasyon senaryolarını fiilen uygulayan, masum halkımızı “Türkiye’de toplumsal uzlaşı yok, devlet-halk arasında derin kavga var” izlenimini vermek amacıyla kullanan anarşist, radikal sol, komünist örgütlenmeler su yüzeyine çıkmış, tüm halkımız bunu büyük şeffaflıkla izleyebilmiş ve ismen tüm bu yasal görünümde olan ve yasadışı grupları çok net bir şekilde öğrenmiştir,

§  Sadece ülkemizde değil, tüm Dünya’da yasadışı örgütlerin tehlike tanıtımları genelde bu güne kadar radikal sağcı, yobaz terör örgütleri üzerinden yapılmıştır. Gezi Parkı olaylarıyla radikal sol örgütlerin derin devletle bağlantıları ve kitleleri, özellikle gençleri ne kadar tehlikeli şekilde yönlendirebilecekleri herkesçe çok  net görülmüştür.

§  Halkımızın bu anarşik gruplara karışmadan, o gruplardan uzaklaşmaları, hatta birçok eylemci vatandaşımızın o gruplara katılınmaması konusunda çağrılar yapması, onları engellemek istemesi son derece önemli bir örnek olup, tüm Dünya’ya Türkiye’de bir Tahrir meydanı ortamının olmadığını ve buna gerek olmadığını göstermiştir.

§  Bir başka önemli gelişme de, Ergenekon örgütünün kendini bir kez daha deşifre etmesi ve Silivri’den gelen şiddet eylemlerine destek açıklamalarıyla kafalarında Ergenekonun varlığı konusunda az çok şüphesi kalan halk kesimimizin de bunu net görmesi ve emin olma noktasına varmasıdır,

§  Halkın tüm kesimleri birbirini anlamak için birer adım atmış, iktidar olsun, muhalefet olsun siyasi partileri dışta tutarak, siyaseten değil, gönülden birbirimizin özgürlük alanlarına dokunulmasının toplamda hepimize ne kadar zarar verebileceği, hepimizin daha solda veya daha sağda duralım ama makul evrensel hukuk sınırları içinde özgürlük ve haklarımıza saygı duymayı öğrenmek adına önemli bir adım atılmıştır,

§   Toplumda farklı kesimlerin diyalogunun artması gerektiği, fikirlerin palaşılmasının, hükümetlerin planlarını, projelerini, icraatlerini halka anlatmasının, iç içe medeni şekilde tartışmasının önemi anlaşılmıştır,

§  Netice olarak, alınan en büyük ders toplumca sevgi ortamına ne kadar muhtaç olduğumuz ve buna her beraber ne kadar güzel sahip olabileceğimizdir.

“Her şerde bir hayrın olduğu” sözünü kantlayan bir sınav verdik milletçe.. Ülkemizi karıştırmak, bir günde ekonomiden milyar dolarların çekilmesini sağlayan ve çok daha kötü ortamlara gebe günlere çekmek isteyen odaklara rağmen halkımız aklı selimliğini bozmadı ve sevgi ile barış ortamına sahip çıkacağını kanıtladı.

Dış medyaya, Türkiye’den Tahrir haberlerini çıkartmaya uğraşan bazı provokatör gazetecilerimize rağmen, güzel milletimiz Türkiye’den Tahrir’in çıkmayacağını, içimizde “Arap Bahar”ının içinde barındırdığı zulüm unsurlarının bulunmadığını çok net bir şekilde göstermiştir.

Bundan sonraki süreçte de elbette ki halkımız orantısız güç kullanan emniyet mensuplarına hesap soracaktır ama bunu hukuk devleti kuralları içinde, mahkemeler ve hukuk kuralları yoluyla yapacak, medeni ve modern bir hukuk devletine yakıştığı gibi.

Tıpkı, anarşizm ve provokasyon suçunun da aynı şekilde hukuk yoluyla sorumluluğa tabi tutulacağı gibi..

Gezi Parkı olayları vesilesiyle demokrasi, hukuk, medeniyet ve akıllı çözüm ortamlarını sağlayabileceğimizi göstermiş olduk.

Bu yüzdendir ki, Türkiye artık sadece ekonomik açıdan güçlü olmadığını, pek güzel ahlaka, kültür seviyesine ve maneviyata sahip bir toplumla da güçlü olduğunu ve bu unsurlarıyla bir Dünya Devleti olduğunu göstermektedir. İşte böyle bir Türkiye, “Bahar”ları yaşayan Ortadoğu ve Kuzey Afrika coğrafyasına örnek olacak, İslam dünyasına modellik edecek bir Türkiye’dir.

Hatta sadece Türk-İslam dünyasına liderlik ve model olan bir Türkiye değil, bugün ekonomisi, sosyal ve manevi yaşamı çökmekte olan Avrupa Birliği devletlerine de bir örnek olacaktır ileride. Bu yapısıyla bölgesel ve kıtasal barışın koruyucusu ve teminatı olacaktır.