11 Temmuz 2013 Perşembe

DARBESİZ BİR İSLAM DÜNYASI

DARBESİZ BİR İSLAM DÜNYASI

‘Demokrasi’ tanımının özünde halkın özgür seçimle ülkesini yönetecek yöneticiyi seçme/belirleme hakkı ve özgürlüğü vardır.. Bunun içindir ki, günümüzde doğru demokrasinin pratik uygulaması olarak çoğulcu sistemler geliştirilmiş, farklı fikirlerin iletilmesi için çok partili rejimler uygulamaya konmuştur. Elbette her modern demokraside özgür seçimlerin yapılmasını belirleyen kurallar, kanunlar vardır.. Yani seçimler hukuk çerçevesinde yapılır, yapılmalı da..

Eğer demokratik yaşam ve seçimle belirlenen yönetim, bir darbe yolu ile sekteye uğratılıyorsa, ne olursa olsun asıl darbeyi alan o ülkenin insan hakları, özgürlükleri ve demokrasisi oluyor.. Farklı deyişle o ülkenin halkı, insanıdır darbe alan..

Demokrasinin karşıtı ise basit tanımla diktatörlüklerdir. Yani özgür seçimlerin yapılmasına imkan vermeyen sistem kuranlar, ya seçim sistemini tamamen ortadan kaldıran ya da göstermelik olarak tek iktidar seçeneğini halk oylamasıyla onaylatan, halkı baskı altında tutan, farklı görüşlerin yükselmesine asla izin ve imkan tanımayan rejimlerdir..

Bugün örnek alınan Batı demokrasisi, temelini Fransız İhtilalinden alırken, mutlak monarşilerin, yani diktatörlüklerin sona erişini, iktidarların seçimler yoluyla belirlenmesini ve laik yönetim sistemlerinin gelişini simgelemektedir.

Ne var ki, bugün Fransız İhtilali geleneğine dayalı Batı (başta AB ve ABD) Beşar Esad’ın diktatörlüğüne göz yumarken, Mısır’da 30 yıllık Mübarek diktatörlüğünün yıkılmasından sonra ilk kez demokratik seçimle iktidara gelen Mursi hükümetine karşı askeri darbeyi desteklemekte, dahası bu harekete darbe adını bile koyamamaktadır.

Batı “demokrasisinin” bu iki yüzlülüğü daha birçok detayda karşımıza çıkmakta: Esad rejiminin şiddeti altında 2.5 yılda 80 Bin (!) den fazla kişinin ölmesi Batı medyasının sayfalarında pek yer almazken, destek verdiği Mısır’daki darbe ordusu sivil, silahsız, üstelik namaz halindeki insanların üstüne sırf devirdikleri iktidara destek veriyorlar diye ateş açabilmekte ve “demokrasinin beşiği” dediğimiz Batı bu olaylara da gözünü, kulağını kapatabilmektedir..

Nitekim, Batı’nın bu iki yüzlülüğü ve Ortadoğu coğrafyasına karşı giriştiği derin senaryo uygulamasına işaret eden her adımı, Türkiye’de yaşanan son Gezi olaylarından da kendini net bir şekilde ortaya koymuştur..

Türkiye’de bir iç savaş veya halkın darbesini gerektirecek hiçbir ortam ve şart oluşmazken, en önemlisi bir dikta rejimi veya dikta rejimine bir yönelme de yokken, Gezi olayları Batı medyasında günlerdir adeta “diktatörlüğe karşı direnen bir halk hareketi” olarak servis edildi, Türkiye’nin imajı, Batı toplumundaki algısı sanki Türkiye klasik bir Arap diktatörlüğü varmış gibi anlatıldı.

Bu tabloyu yukarıdan bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde şu sonuçları ortaya çıkarabiliriz:

1. Batı dünyası  İslam inancı unsurlarını taşıyan iktidarları istemiyor, kendi varlığının ve geleceğinin tehdidi olarak görüyor
2. İslam’ı hala düşman ve tehlike gören Batı, Ortadoğu’da ılımlı hükümetlerin yerleşmemesi için kendinin de dayandığı modern demokrasi temellerinden burada kolayca ödün verebiliyor
3. İslam’ı yaşayan toplumların ve yeni nesillerin yetişmesini tehlike olarak gören Batı’nın gizli servisleri öte yandan Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar bağnazlığı ve yobazlığı yerleştiren aşırı dinci tarikatların sızmasına yardımcı oluyor, bu tarikatları o ülkelerdeki varlığını ve söz sahipliğini sağlamak için de kullanarak samimiyetsizliğini bir de böyle ortaya koyuyor
4. Batı ülkelerini de derinden saran derin devlet yapılanması var. Bu derin yapılanma Türkiye dahil, çeşitli ülkelerde medya, gazeteciler, ordu ve emniyet mensupları, ajanlar, iş dünyasını vb kullanarak kamuoyu ve gündemi yönetebiliyor.
5.  Bugün Batı toplumu kendi dini ve manevi değerlerinden uzaklaşıp, yozlaşma içine girmişken, İslam’ı doğru bir şekilde tanımıyor. Belli amaçlar taşıyan medyanın kendine servis ettiği haberler Batı toplumunun algısını yönlendiriyor, Türkiye ve Ortadoğu imajı bu şekilde yapay olarak şekillenebiliyor.
6. Bu şekilde kamuoyunun desteğini sağlayan Batı iktidarları ve arkalarındaki yapılanmalar Ortadoğu hükümetlerine müdahale ederken kendi toplumları nezdinden meşru zemin kurmuş oluyor.

PEKİ, DERİN BATI’NIN BU PLANLARI NASIL DURDURULUR ?

1. Öncelikle Türkiye’yi bu etkilerden korumak gerekir ve acilen yapılması gereken şey bir sevgi, hoşgörü ve anlayış toplumunu sağlayıp teminat altına almaktır. Türkiye’yi yöneten iktidarlar olabildiğince şeffaf bir şekilde icraatlarını ve planlarını özel yayın kanalları, kamu spotları, özel gazete ve broşürlerle halka devamlı anlatmalıdır. Karşılıklı güven ortamı sağlanmalıdır.
2. İktidar, karşıt fikre sahip olanların yaşamı ve özgür varlığı için bir tehlike taşımadığını, onların fikrine ve yaşam tarzlarına sadece saygılı kalmayıp, kendilerini güvende hissetmeleri için gereken şart ve koşulları sağlayacağını, kültüre, sanata, mimariye, bilime, teknolojiye var gücüyle yatırımlar yapacağını anlatmalıdır.
3. Daha ilkokul çağlarından başlayan sevgi, etik ve ahlak eğitimi verilmeli, bunun için müfredatlarda özel programlara yer açılmalı. Sevgi ve ahlak ise, toplum olarak değer verdiğimiz konuların da anlatımıyla öğretilmeli, dinimiz bilimsel konularla desteklenmeli, çocukların anlayacağı şekilde özel filimler, belgeseller, ilgi çekici kitapçıklar hazırlanmalıdır.
4. Benzer şekilde tehlike arz eden ideolojiler, ruhsuzluğu besleyen materyalist bakış açısı ve fikriyatı da anlatılmalı ki, gençlerimiz bu fikri yapıların derin etkisine karşı hazırlıklı yetişsin ve güçlü olsunlar.
5. Manevi olarak çok güçlü ve dilinden, etnik yapısından, köklerinden, hayata bakış açısından bağımsız birbirine kenetlenmiş sağlıklı, bilinçli, modern, bilgili, kültürlü bir toplum yetiştirmeliyiz.
6. Bu şekilde toplumumuz tüm Ortadoğu, Afrika, Asya coğrafyasında yaşayan Müslüman toplumlara örnek teşkil etmeli.
7. Türkiye’yi örnek alan bu toplumlar Türkiye’deki toplum modeline ve uygulama biçimlerine de yönelecek, Ortadoğu toplumu bu etkiyle kendine karşı oynanan oyunlara karşı direnç kazanacaktır.
8. İkinci olarak ise, İslam dünyasının mutlaka bir Birliğe ihtiyacı var. Bu İslam Birliği sadece din birliği değil, temelinde, kültür, sanat, bilim, ekonomiyi de birleştiren bir birlik olmalıdır.
9. Elbette ki bu birliğe yön verecek çok iyi bir yöneticiye ihtiyacı da vardır İslam Dünyasının. Kültürü, bilgisi, üslubu, kucaklayıcılığı, samimiyet ve sevgisiyle tüm İslam alemine örnek olacak bir lidere.

Böyle bir sevgi birliği ve örnek bir liderle İslam Dünyası eminim ki, derin Batı’nın her tuzağına çok hazırlıklı olacak ve Batı’nın “endişelendiği” demokrasi ortamı kendiliğinden Batınınkinden de çok daha sağlam bir şekilde tesis edilecek. Derin Batı’nın darbeler ve iç siyasetlere müdahaleler yoluyla “demokrasiyi tesis” etme ihtiyacı ve bahanesi hiç oluşamayacak. Dahası Batı Dünyasının karşısında gördüğü böyle bir İslam Birliği kendi varlığı ve güvenliği için “hayır” diyemeyeceği bir ihtiyaç haline gelecektir.



_

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder