DARBESİZ BİR İSLAM DÜNYASI
‘Demokrasi’ tanımının özünde
halkın özgür seçimle ülkesini yönetecek yöneticiyi seçme/belirleme hakkı ve
özgürlüğü vardır.. Bunun içindir ki, günümüzde doğru demokrasinin pratik
uygulaması olarak çoğulcu sistemler geliştirilmiş, farklı fikirlerin iletilmesi
için çok partili rejimler uygulamaya konmuştur. Elbette her modern demokraside
özgür seçimlerin yapılmasını belirleyen kurallar, kanunlar vardır.. Yani
seçimler hukuk çerçevesinde yapılır, yapılmalı da..
Eğer demokratik yaşam ve seçimle
belirlenen yönetim, bir darbe yolu ile sekteye uğratılıyorsa, ne olursa olsun
asıl darbeyi alan o ülkenin insan hakları, özgürlükleri ve demokrasisi oluyor..
Farklı deyişle o ülkenin halkı, insanıdır darbe alan..
Demokrasinin karşıtı ise basit
tanımla diktatörlüklerdir. Yani özgür seçimlerin yapılmasına imkan vermeyen
sistem kuranlar, ya seçim sistemini tamamen ortadan kaldıran ya da göstermelik
olarak tek iktidar seçeneğini halk oylamasıyla onaylatan, halkı baskı altında
tutan, farklı görüşlerin yükselmesine asla izin ve imkan tanımayan
rejimlerdir..
Bugün örnek alınan Batı
demokrasisi, temelini Fransız İhtilalinden alırken, mutlak monarşilerin, yani
diktatörlüklerin sona erişini, iktidarların seçimler yoluyla belirlenmesini ve
laik yönetim sistemlerinin gelişini simgelemektedir.
Ne var ki, bugün Fransız İhtilali geleneğine dayalı Batı (başta AB ve
ABD) Beşar Esad’ın diktatörlüğüne göz yumarken, Mısır’da 30 yıllık Mübarek
diktatörlüğünün yıkılmasından sonra ilk kez demokratik seçimle iktidara gelen
Mursi hükümetine karşı askeri darbeyi desteklemekte, dahası bu harekete darbe
adını bile koyamamaktadır.
Batı “demokrasisinin” bu iki
yüzlülüğü daha birçok detayda karşımıza çıkmakta: Esad rejiminin şiddeti
altında 2.5 yılda 80 Bin (!) den fazla kişinin ölmesi Batı medyasının
sayfalarında pek yer almazken, destek verdiği Mısır’daki darbe ordusu sivil,
silahsız, üstelik namaz halindeki insanların üstüne sırf devirdikleri iktidara
destek veriyorlar diye ateş açabilmekte ve “demokrasinin beşiği” dediğimiz Batı
bu olaylara da gözünü, kulağını kapatabilmektedir..
Nitekim, Batı’nın bu iki
yüzlülüğü ve Ortadoğu coğrafyasına karşı giriştiği derin senaryo uygulamasına
işaret eden her adımı, Türkiye’de yaşanan son Gezi olaylarından da kendini net
bir şekilde ortaya koymuştur..
Türkiye’de bir iç savaş veya
halkın darbesini gerektirecek hiçbir ortam ve şart oluşmazken, en önemlisi bir
dikta rejimi veya dikta rejimine bir yönelme de yokken, Gezi olayları Batı medyasında günlerdir adeta “diktatörlüğe karşı direnen bir halk hareketi” olarak servis edildi,
Türkiye’nin imajı, Batı toplumundaki algısı sanki Türkiye klasik bir Arap
diktatörlüğü varmış gibi anlatıldı.
Bu tabloyu yukarıdan bir bakış
açısıyla değerlendirdiğimizde şu sonuçları ortaya çıkarabiliriz:
1. Batı dünyası İslam inancı
unsurlarını taşıyan iktidarları istemiyor, kendi varlığının ve geleceğinin
tehdidi olarak görüyor
2. İslam’ı hala düşman ve tehlike gören Batı, Ortadoğu’da ılımlı
hükümetlerin yerleşmemesi için kendinin de dayandığı modern demokrasi
temellerinden burada kolayca ödün verebiliyor
3. İslam’ı yaşayan toplumların ve yeni nesillerin yetişmesini
tehlike olarak gören Batı’nın gizli servisleri öte yandan Ortadoğu’dan Orta
Asya’ya kadar bağnazlığı ve yobazlığı yerleştiren aşırı dinci tarikatların
sızmasına yardımcı oluyor, bu tarikatları o ülkelerdeki varlığını ve söz
sahipliğini sağlamak için de kullanarak samimiyetsizliğini bir de böyle ortaya
koyuyor
4. Batı ülkelerini de derinden saran derin devlet yapılanması var.
Bu derin yapılanma Türkiye dahil, çeşitli ülkelerde medya, gazeteciler, ordu ve
emniyet mensupları, ajanlar, iş dünyasını vb kullanarak kamuoyu ve gündemi
yönetebiliyor.
5. Bugün Batı toplumu kendi
dini ve manevi değerlerinden uzaklaşıp, yozlaşma içine girmişken, İslam’ı doğru
bir şekilde tanımıyor. Belli amaçlar taşıyan medyanın kendine servis ettiği
haberler Batı toplumunun algısını yönlendiriyor, Türkiye ve Ortadoğu imajı bu
şekilde yapay olarak şekillenebiliyor.
6. Bu şekilde kamuoyunun desteğini sağlayan Batı iktidarları ve
arkalarındaki yapılanmalar Ortadoğu hükümetlerine müdahale ederken kendi
toplumları nezdinden meşru zemin kurmuş oluyor.
PEKİ, DERİN BATI’NIN BU PLANLARI NASIL DURDURULUR ?
1. Öncelikle Türkiye’yi bu etkilerden korumak gerekir ve acilen
yapılması gereken şey bir sevgi, hoşgörü
ve anlayış toplumunu sağlayıp teminat altına almaktır. Türkiye’yi yöneten
iktidarlar olabildiğince şeffaf bir şekilde icraatlarını ve planlarını özel
yayın kanalları, kamu spotları, özel gazete ve broşürlerle halka devamlı
anlatmalıdır. Karşılıklı güven ortamı sağlanmalıdır.
2. İktidar, karşıt fikre sahip olanların yaşamı ve özgür varlığı
için bir tehlike taşımadığını, onların fikrine ve yaşam tarzlarına sadece
saygılı kalmayıp, kendilerini güvende hissetmeleri için gereken şart ve
koşulları sağlayacağını, kültüre,
sanata, mimariye, bilime, teknolojiye var gücüyle yatırımlar yapacağını
anlatmalıdır.
3. Daha ilkokul çağlarından başlayan sevgi, etik ve ahlak eğitimi verilmeli, bunun için müfredatlarda
özel programlara yer açılmalı. Sevgi ve ahlak ise, toplum olarak değer verdiğimiz
konuların da anlatımıyla öğretilmeli, dinimiz bilimsel konularla desteklenmeli,
çocukların anlayacağı şekilde özel filimler, belgeseller, ilgi çekici
kitapçıklar hazırlanmalıdır.
4. Benzer şekilde tehlike arz eden ideolojiler, ruhsuzluğu besleyen materyalist bakış açısı
ve fikriyatı da anlatılmalı ki, gençlerimiz bu fikri yapıların derin
etkisine karşı hazırlıklı yetişsin ve güçlü olsunlar.
5. Manevi olarak çok güçlü ve dilinden, etnik yapısından,
köklerinden, hayata bakış açısından bağımsız birbirine kenetlenmiş sağlıklı, bilinçli, modern, bilgili,
kültürlü bir toplum yetiştirmeliyiz.
6. Bu şekilde toplumumuz tüm Ortadoğu, Afrika, Asya coğrafyasında
yaşayan Müslüman toplumlara örnek teşkil etmeli.
7. Türkiye’yi örnek alan bu toplumlar Türkiye’deki toplum modeline
ve uygulama biçimlerine de yönelecek, Ortadoğu toplumu bu etkiyle kendine karşı
oynanan oyunlara karşı direnç kazanacaktır.
8. İkinci olarak ise, İslam
dünyasının mutlaka bir Birliğe ihtiyacı var. Bu İslam Birliği sadece din
birliği değil, temelinde, kültür, sanat, bilim, ekonomiyi de birleştiren bir
birlik olmalıdır.
9. Elbette ki bu birliğe yön verecek çok iyi bir yöneticiye
ihtiyacı da vardır İslam Dünyasının. Kültürü, bilgisi, üslubu, kucaklayıcılığı,
samimiyet ve sevgisiyle tüm İslam alemine örnek olacak bir lidere.
_
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder