“CESUR YENİ DÜNYA” DÜZENİNE KARŞI DAHA CESUR İSLAM BİRLİĞİ
Aldous Huxley’in 1931 yılında kaleme aldığı
“Brave New World” (Cesur Yeni Dünya)
adlı kitabında 26. yüzyılın yapay toplumu anlatılır. Bu toplum tamamen zihni
konrol altına alınmış bireylerden oluşur ve katı kast sistemine dayalıdır. Bu
topluma istenen tüketim ve davranış biçimine yönlendirmek için, bebeklikten
itibaren belirli telkinler verilir, doğaya sevgi, bilgiye ve araştırmaya
yönelim, düşünme yeteneği, inanç sistemleri, ahlakı algılama biçimi vb. insani
değerler bebeklerin yetiştirildiği kreşlerde biçimlendirilir, çeşitli
bilinçaltını etkileme yollarıyla tam istenen insan tipolojileri üretilir ve
böylelikle tüm dünya kontrol altında tutulur..
Kitabın
bir bölümünde örneğin insanda kitap ve çiçek sevgisinin nasıl yok edilip, hatta
nefrete dönüştürüleceği anlatılır... Başta kitap ve çiçeklerle dolu odaya
konan, kitaplara çiçeklere alıştırılıp, onlarla sevinç çığlıklarıyla oynayan 8
aylık bebeklere o an orta şiddette elektrik şoku verilir, bu işlem birkaç kez
tekrarlanınca, bebekler kitap ve çiçekleri gördükleri an dehşetle paniğe
kapılıp ağlamaya başlar ve onlara asla yaklaşmaz.
Huxley’in anlattığı bu dünya, kitabı
yayınlandığında birçok eleştirmen ve okuyucu tarafından ütopik olarak değerlendirilmişti,
ne var ki aradan geçen 70-80 yıllık süreçte, bugün bu kitabı ele aldığımızda,
birçoğumuz böyle dünyanın ütopik olmadığını, tam aksine bizi çevrelediğini ve
içine hapsetmeye çalıştığını anlıyoruz.
TOPLUM
MÜHENDİSLİĞİ
“Toplum Mühendisliği” dünyayı şekillendirmek
isteyen güçlerce çok aktif kullanılan bir araçtır. Bu mühendislikte, medya
kartelleri, çeşitli ülkelerde çeşitli kesimlerden yazar ve yorumcular, TV
adamları, siyasetçiler, sanatçılar, tanınmış şahsiyetler, akademisyenler ve
hatta sporcular kullanılmaktadır.
Bugün Hollywood’un, ABD’nin koskoca gelir kaynağı
ve sinema endüstrisi olmakla kalmayıp, Pentagon, CIA gibi ajanslarla ortak
çalıştığı ve toplumlara belirli mesajlar yerleştirmek için kullanıldığı bilinen
bir gerçektir.
Bu anlamda en etkin olan Hollywood ürünleri,
özellikle Amerikan yaşam tarzının reklamı, ordusunun yenilemez ve üstün olduğu,
Batı tarz müziğin dünyanın her yerinde dinlenmesi konularında paha biçilemez!
bir hizmet vermektedir.
Son birkaç onyılda da, Allah inancı, din ve özelinde Müslümanlık üzerine farklı algılar inşa
etme çabasına şahit olmaktayız.
11 Eylül saldırıları öncesinde de ve
saldırılarla birlikte çok pekişerek şu algı inşaatı devam etmektedir:
-
“Terörizmi
İslam’la aynı çizgide” gösterme telkini
-
Mezhep
çatışmalarının körüklenmesi.
MADALYONUN
DİĞER YÜZÜ
Şimdi Dünyada yoğun olarak işlenen “İslamofobi”
telkininin öteki yüzünden bakarsak; bu fobinin doğması için neler yapılmıştır ?
Nasıl Huxley’in
bebek deneyi örneğinde, bebeklerde elektrik şokla kitap ve doğadan uzaklaşma ve
korku algısı oluşturulduysa, dünyada da elektrik şok işlevini gören
araçlarla İslam’a karşı uzaklaşma ve korku algısı oluşturulmaktadır.
Bu bilinçli ve çok iyi tasarlanmış bir
stratejidir...
İslam’a karşı korku gerçekte, İslam’ın içinden
dünyayı korkutacak ve tehdit unsurlarını
çıkaracak olmasından değildir asla, bu korkunun sebebi İslam’la bağdaşmayan ve
İslam’ın içinden çıkmayan “elektriksel
şokların” yapay olarak tasarlanıp verilmesinden kaynaklanmaktadır.
ABD, NATO veya BM askeri güçlerinin tek tek
Taliban veya El-Kaide tehdidinin oluştuğu her coğrafyaya konuşlanması ve o
coğrafyaların doğal kaynak zengini olması hepimiz için tesadüf olmadığının
aşikar örneğidir. Diğer yandan da CIA’in Taliban ve Hizbullah’la yakın ilişki
kurduğu gerçeğinin zaman zaman medyaya sızması dikkat çekicidir. Taliban’ın, El-Kaide’nin, Hizbullah gibi
örgütlerin nasıl ve kimler tarafından finanse edildiği ise üzerinde detaylı ve
dikkatle düşünmemiz gereken bir gerçektir.
Öte yandan İslam ülkelerinin Batı medyasında
sürekli eğitimsizlikle, sefaletle, iç kargaşa ile, salgın hastalıklar, bağnazlık,
kültürsüzlük, İslam’ın da aslında yasakladığı hurafe inanışlar ile katı vahşi
geleneksel törenin uygulanışı ile gündeme getirilmesi yine korku salan, nefrete
ve fobiye yol açan bilinçli bir algı yaratma çabasından başka şey değildir.
Tıpkı, tüm İslam ülkelerini “kültürel
emperyalizm” planının içinde alınıp, ekonomik gelişmeye, kültürel kalkınmaya,
bilim ve teknoloji yatırımlarının yapılmasına çok sayıda yollarla izin
verilmemesinin de aynı planın parçası olması gibi..
İSLAM TOPLUMU
NEDEN HEDEF ?
"İslam" kelimenin kökü itibariyle
"barış" anlamına gelmektedir. İslam dininin hakkıyla yaşandığı ve
Kur'an'daki hoşgörü, sevgi ve güzel ahlakın hakkıyla gözetildiği toplumlarda
anarşi ve kargaşanın olması pek kolay değildir. Dahası, Kuran ahlakının yaşatıldığı toplumun bir takım küresel
hegemonya kurmak isteyen derin güçlerce abluka altına alınması ve sömürülmesi
mümkün değildir.
Çünkü İslam insan ruhunu ve karakterini en
yüksek kalitede tutan bir yaşam motivasyonudur. Kuran ahlakına ve İslama gerçek
tüm manasıyla uyan kişi, öncelikle bilgilidir, araştırmacıdır, moderndir, sevgi
ve neşe doludur, etrafındaki herkese, diğer dinler dahil olmak üzere son derece
saygılıdır, hoşgörülüdür, Müslüman adalet dengesini en yüksek seviyede tutar ve
en yapmayacağı şey, kavga, fitne ve kargaşadır.
İslam literatürüne baktığımız zaman anarşizmin
karşılığı da "fitne"dir. Kuran ve hadiste fitne kelimesi
"saptırma", imtihan, kargaşa ve "isyan" gibi
anlamlara gelirken, "fitne" kelimesi toplumsal anlamda anarşi ve
kargaşayı ifade etmektedir.
Gerek Kur'an'da gerek hadislerde fitne açık bir
biçimde eleştirilmekte ve uzak durulması istenmektedir. Allah Kur'an-ı
Kerim’de: " Ve sizlerden yalnızca
zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup sakının. Bilin ki,
gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” (Enfal
Suresi, 25.ayet) buyurarak kargaşa ve anarşinin tüm insanlığı tehdit eden
tehlikeli ve korkunç sonuçlarına işaret etmektedir.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v), demokrasinin en
önemli unsurlarından biri olan muhalefete karşı da şiddet kullanmamıştır.
Kendisine karşı gelenlere bile tebessümle karşılık vermesi en sert kalpleri
bile yumuşatmıştır.
Yani İslam’ın insanlara kazandırdığı yaşama ve
düşünme biçimi, yazımın en başında dile getirdiğim, toplumu istendiği gibi kurgulama
planının en güçlü, en yenilemez anti-zehri, bir devleti, bir mlleti, bir ümmeti
koruyacak ve dünyada barışı sağlayacak olan en kuvvetli kalkandır. Bunu öteden beri çok iyi bilen derin
güçler, İslam’ı ana hedef olarak belirlemişler, Müslümanların yoğun olarak
yaşadığı coğrafyaların bir de doğal kaynak zengini olması, bu derin planı daha
da sertleştirmiş, acımasızlaştırmıştır.
Bu yüzden derin dünya planlarının bu cesaretine
karşı daha fazla cesaret ve güç kazanmak için Dünya Müslümanlarının Birlik kurması
vazgeçemeyeceğimiz, ihmal edemeyeceğimiz bir ihtiyaçtır. Allah’ın Kuran ile
bildirdiği bizim iyiliğimiz ve huzur çinde yaşamamız için farzı ve emridir. Bu
yüzden Batı derin devletinin bu yayılmacı toplum mühendisliğine vereceğimiz en
iyi cevap ve en cesur dünya düzeni olan İslam Birliği’ni
kurmaktır.
Ferda Özcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder